13 Aralık 2013 Cuma

değilsin


 değilsin

                                    ezilen, yok sayılan kürt* halkına…
anladım… yoksun sen, değilsin

askıya alınmış zamanın sonu
vahşetin ateşini okşadıkça zaman; bilirsin,
ölmek:bir sestir duvar yazıtlarında, bir im
kendini var eden yüzünün anlamında
parçalanmış hayatın izleri…şekilsiz değil kimliğin
tanıdık bir yarasın içine kanayan… tedirgin
rahmindeki acıdan emziriyorsun kendini ;
kabuk tutmayan çığlığa vururken lehçelerin;
aksanın isyan ,sözün bilinmeyen bir dil;
bu gidiş gidiş değil, bu gidiş gidiş değil…
anladım…yoksun sen, değilsin
askıya alınmış zamanın sonu

tarihin asma katlı odalarında inkâr ile sürgün,
hiçliğin uçurumunda kırılırken ezgisi renklerinin;

yakılı ateşlerde sözün çığlığıdır bedenin dört duvar arası,
şiddetin etiket tasnifisin kardeş ölümlerde çoğalan,
göçün; acının dilbaz serencamına sürüldüğün yerden,
tetiği çekilmiş bir ömrün kıyımlarında büyürken düşlerin …
acı up uzun bir çizgidir alnında derinleşen;
dilinin üstünde mengenesi kardeş dediğin tarihin…
anladım…yoksun sen,değilsin
askıya alınmış zamanın sonu

hüzün,nice ağlamaklardan siner yüzünün aylasına-ezgin
aşk,oradan yüzyıllardır ruhunda talan; teninde ezberi bozulan
tutkunun gizil nehirleri değil bilirsin, töre sunağıdır;
barbar istilasının izleriyle doğu boynundan akan... 
anladım…yoksun sen, değilsin
askıya alınmış zamanın sonu 
b/eşiğinde kurşun izleri,teninde barut kokusu bebeğinin
nasıl anlatır ki seni acıdan damıtılmamış söz; riyadır ellerim,
gökler de susuyor cinayetine kucağında günah temrinleri;
çoğaltırken kendini mezarlık eskizleri adressiz ölümlerde;
gebe kalıyor inkârın diline hayat...

anladım…yoksun sen, değilsin
askıya alınmış zamanın sonu

her doğum kendi rahmini kanatır bilirsin;aynada suretin
her ölüm kendine benzer,benliğini acıtan diliyle gelir ihanetin
iffetli sözünün yankısı boşlukta kaybolurken sesinin
her feryat kendine döner ,yabancılaşırken bütün renkler
kendi suyuna kaynayan ocaklarda,yıkanır yok dilinde billuri acılar
bir başına kalınca uzattığın eller,anlarsın:zamanın dalında kırık bir fidesin
ne ölümün ölüme benzer ne varlığın sende olana

al şimdi yüklen cehennemi azabını ruhunun dilsiz yüzüne;
katledilirken beş bin yıllık kadim kürt kimliğine..


anladım…yoksun sen, değilsin
askıya alınmış zamanın sonu

2 aralık 2010 kırşehir

kürdistan’ı istiyorlar celâli yıldızlar dahil

kürdistan’ı  istiyorlar celâli  yıldızlar dahil
                                      kürt halkına sevgimle
gecenin içinden kayan yıldızlar değil celâli
bu sarı, bu kuyruklarında iz bırakan ışıklar
bu kerpiç damlarımıza sızan koku,
bu dağlardan inen feryat;
kürdistanı istiyorlar celâli,yıldızlar dahil



nehirlerimizin yatağında akan su değil;
bu gri,bu bulanık insan eli ve bu kırmızı sıvının ederi,
düşlerimize dadanan bu hırs/ız/ın belleği,
hiçleyerek  toprağımızın rahmini göğ/s/ümüzde
ateş kusan ejderhaları ;
kürdistanı istiyorlar celâli, yıldızlar dahil


gündüze sürülen bu acı bu katran karası bu siyah
çarşılarımızda ki insan çığırışlarını,ellerin birbirine uzanışını,
kitabelerimizden duyduğumuz sesleri,duvarda ki çalı diplerimizi,
mahalleden geçen sütçünün çıngırağını ve avazını eskicinin;
kürdistanı istiyorlar celâli, yıldızlar dahil,




sokaklarda bu ses bu  paletleriyle geçen dili yabanıl metal gıcırtıları,
evlerimize giren krom ve demir kokusu ve ayakların kiri,
çukurlarında düşüp kanattığımız dizkapaklarımızın
kurumamış kanlarını,birlikte süpürdüğümüz toprak yollarımızı,
dijital gözleriyle girdikleri ev halimizi; çamurdan yaptığımız
damlarımızın mahrem duvarlarını;
kürdistanı istiyorlar celâli,yıldızlar dahil




gökyüzünü yırtan bu canavar düdükleri bu sirenler bu kaos
dipsiz kuyularında yusuf’un inlemeleri ,mezarlık ziyaretleri
ölülerimize dokunan vahşetin rengi, toprağa karışan kayıp,
asitin belleğimizde ki açtığı yara,kâbuslu uykuların çocukluğu;
misketlerimizi istiyorlar celâli, taş alıp ellerimize sıkarken yumruğumuzu
kürdistanı istiyorlar celâli,yıldızlar dahil



dağlarımıza çöken bu pus bu duman bu kirli beyaz
bu kimyasal bu gaz yakılan ateşler içinde bu yeşil bu ağaç
bu yaz bu insana yabancılaşan hayat bu öldüren haz
bu kimliğimizin üstüne çöreklenen  karabasan bu ivaz
kürdistanı istiyorlar celâli; ateşler içinde,yıldızlar dahil



pınarlarımızdan çıkan su değil doydumuz
dayayıp ağzımızı çeşme başlarına göze durduğumuz
aşkımızı istiyorlar celâli,düşüp rahmine kadınlarımızın
öpmeyelim diye dudaklarından yârimizi özgürce dilimizle
kürdistanı istiyorlar celâli,kürdistanı… yıldızlar içinde, insanı dahil

celâli,celâli,ce/lââââââââââl/iiiiiiiii…………..uyannnnn



18 kasım 2010 kırşehir

1 Haziran 2010 Salı

şiirlerim(ka/â/r'a cin/ayet)

ka/â/r'a cin/ayet
zonguldak kömür işçilerine

karanlığın seyiren gözünden çıkan ateş tutuşturur teni;

alınan nefesler tekin değil,ölüm ıslığı kemirirken sessizliği;
doğuyorsa damarlarından ışığın alnına vuran emeğin ezgisi;
aç ağzını, rahmine al ve doğur beni ekmeğin siyah emanetçisi;
diri diri gömülürken bedenlerin çürüyen iniltileri;

kus ka/â/r’a cin/ayetini


28/05/2010 kırşehir coşkun edip soykan

şiirlerim(bedel)

bedel

güler zere şahsında insanlık devrimi için bedenlerini bedel olarak ödeyen kadın devrimcilere


hayat:gasp edilen gülüşlerinin sözüyse yüzünde ağrıyan
ölüm: başlangıcıdır çoğu zaman vakitsiz gidişlerin vuslatına gebe

sen ey zamanın dudağına ilişen direncin tebessümü;
diline sus diyen hayat acıtıyor yüreğimizi şimdi;
şimdi gül/l/er açacak dokunduğun yüzlerde geleceği heceleyen;
tutkunu bölüp giderken toprağın bağrına erken;
çoğalacak sesin ellerimizde karanlığı yırtan z/AF/ere, direngen
duyuluyor özgürlüğün sıcak nefesi bıraktığın yerden;
git yıldızlara as gülüşlerini şimdi,karanlığı ışıtsın gözlerin
unutma…!

şiirlerim(ten yarı/a/sı)

ten yarı/a/sı

hangi çığlığa düşsem ,umarsızlığa savrulan kalem ıslığıdır sesim;
ezgisi ,unutmaz kağıda emzirdiğim ahlarımı…

12 Nisan 2010 Pazartesi

şiirlerim(zerdüşt aynası)

            zerdüşt aynası                 
I-
ey zamanın uzamında çıldıran hayat;                      
yokluğunu yürürüm  kifayetsiz akşamlarda,
sensizliğin ıslak buğusu okşarken yüzümü 
uzak ellerin iyot kokulu griliği çürür mavi sularda
üzünç dağları çöker yüzümde,dilimde lâl saatleri giyili bungun gece…
ve soluyor ruhat’ı aylasında ömrün son hece

hüznünü soluyan damarlarımda  pürtelaş bir akşam
mânâsı imsiz bir hengâme dolaşıyor yüzümde;
çığlıkları kendine eşlenik ölümler büyütürken hayat,
son ses emziriyor çığlığını ağrıyan bulutlara, kâinat ıssız bir feryat

2 Aralık 2009 Çarşamba

şiirlerim(siluet)

siluet

etekleri düşlerinden kısa liseli siluetinde
göçebe fotoğrafların çıplak ayak izleri

ölü yağmur çığlıkları uzanır ürkek sesine
göz uçlarında ıslak nilüferler bahtiyar